29 Eylül 2012 Cumartesi

Fatih ve Sultan ve bir zamanların şımarık Şehzade Mehmed'i: 5N1K

Fatih Sultan Mehmed Han'a herkes hayrandır herhalde. Kim olduğunu tarih kitaplarından, neye benzediğini genelde yan profil boyamalardan öğrenmişizdir. Çoğunluğu ise basma kalıp sözlerden ibarettir, tarih öğretenlerin ya üşengeçliğinden ya da ezberciliğinden böyle olduğunu tahmin ediyorum.
İstanbul Gezginleri'nin 14. gezisindeki ziyaret planımızda önce Molla Hüsrev Camii, sonra Şeyh Ebul Vefa Camii ve sonra Molla Gürani Camii'ne uğrayacağız, hemen hemen dipdibe sayılırlar.

Bahsi geçen 3 ismin kesişim kümesinde ise Fatih Sultan Mehmed var. Bu isimlere ek olarak da Akşemseddin Hazretlerini konuşacağız. Bu güzel insanların bir hergeleden nasıl bir cihan padişahı yaptıklarını inceleyeceğiz/anlamaya çalışacağız.

Şehzade Mehmed 30 Mart 1429'da dünyaya gelir. Tam bu zamanlar için anlatılan bir hikaye vardır, hocalarından ilki, Akşemseddin ile tanışmasının hikayesidir.

Hacı Bayramı Veli 3 kez Edirne'yi ziyaret etmiştir. İkameti normalde Ankaradadır. İlk ziyareti 1421 yılında olmuştur. O zamanlarda Şeyh Bedrettin isyanını yaşamış olan toplumda bir yenisi daha yaşanır diye Hacı Bayramı Veli ve tarikatı Sultana şikayet edilir ve Sultan, Bayramı Veli Hz.'nin zincire vurularak getirilmesini emreder. Askerler Ankara sınırına geldiğinde Bayramı Veli Hz. ve öğrencileri onları beklemektedir. Beraberce Edirne'ye dönerler. II. Murad şikayetlerin gereksiz olduğunu görür ve Bayramı Veli Hz.'ni çok sever, öğrencilerinin üzerinden askerlik zorunluluğu ile vergiyi kaldırır. II. Murad 1422'de son kez kuşatır İstanbul'u ve yine gerisin geri dönmek zorunda kalır, belki de bu yüzden Hacı Bayramı Veli ile sonraki muhabbetlerinde İstanbul mevzusu açılmıştır.

1426 yılında Uzunköprünün açılışı için ve son olarak 1429 yılında Edirne'ye gelir. Son gelişinde Şehzade Mehmed'i de görmüştür. II. Murad, İstanbul'u fethetmeyi çok istemiş ve 2 kez kuşatmıştır ama bir türlü alamamıştır. Ömrünün kafi gelip gelmeyeceğini de bilmemektedir. O dönemdeki Veliler şimdikilerin çoğu gibi çakma olmadığından maneviyatları yüksek Tasavvuf ehilleridirler ve içlerine geleceğe dair ilahi bildirimler düşer. Bunu bilen ve kıymet veren II. Murad, Hacı Bayramı Veli Hz.'ne İstanbul'un kendisine nasip olup olmayacağını sorar.  Hacı Bayram Veli, Padişah ile arasına konulan bebek Mehmed'in beşiğine uzanarak Fetih Suresini okur ve sessizce bir dua mırıldanır. II. Murad sorusunu tekrar eder ve aldığı cevab o andan itibaren tarihin akışını değiştirecektir: "Padişah’ım sana İstanbul’u almak nasip değildir. Fakat Yüce Peygamber’in hadisinde de belirttiği gibi İstanbul mutlaka feth olunacaktır. İstanbul’u senin şu beşikte yatan şehzaden Mehmed’le yanımızda oturan müridimiz köse Akşemseddin alacaktır. Fethi mübin bu ikisine nasip olacaktır. Ben dahi bu fethi göremeyeceğim."

Bu hikayede kafama takılan nokta çoğu kaynakta Fatih Sultan Mehmed'in doğum yılı 1432 olarak verilmektedir. Hacı Bayramı Veli Hz.'nin vefatı ise 1429/1430 olarak yer almaktadır. Biraz daha araştırma yaptığımda Sultan Mehmed'in 1432 değil 1429 tarihinde doğduğunu teyit ettim ve hikayenin doğruluğuna kanaat getirdim.

Velhasılıkelam Şehzade Mehmet henüz kundakta iken, Lalası Akşemseddin ile tanışmıştır.Akşemseddin Hz. 1389 yılında doğduğuna göre o tarihte 40 yaşında idi. Hacı Bayramı Veli'nin sofrasına zincirle gelen bir tasavvuf ustasıydı ve Bayramı Veli Hz. kendinden sonra Akşemseddin ile Bıçakçı Ömer'i vekil bırakmıştı. O derece önemli bir şahsiyetti aslında. Çoğu yerde ustasının kendisine Köse dediği yazıyor ancak temsili fotoğraflarına baktığınızda kocaman sakalı olduğu görülüyor, bunu ben de anlamadım.

Şehzade Mehmed'i değerlendirmek için o dönem içinde bulunduğu durumu ve Hocalarının donanımlarını da doğru anlamak lazım. Şehzade Mehmed 8 yaşında 1437 yılında Saruhan (Manisa) sancak beyi olmuştur. Bu bir sonraki padişahın büyük ihtimalle kendisi olacağı anlamına gelmektedir zaten. Hacı Bayramı Veli tarafından da İstanbul'u fethedeceğinin müjdesi geldiğinden el üstünde tutulmaktadır en başından beri. Düşününki 8 yaşında bir çocuk bu kadar ilgiyi elbette kaldıramaz ve şımarır. Şehzade Mehmed de şımarık çağlarını yaşamakta ve hocalarının sözünü dinlememektedir. Akşemseddin Hz. neredeyse 50 yaşındadır o vakitlerde, belki yaşından belki mizacından ötürü şımarıklığına dair bir şey yapmamıştır.

Ancak bir müddet sonra Molla Gürani (Suriyeli demek) gereken ağırlığı koyacak ve Şehzade Mehmed'i Sultan olma yolunda daha karakterli bir kişi haline getirecektir.

Molla Gürani, Molla Yegan tarafından II. Murad'a tavsiye edilmiştir. Heybetli, tok sesli ve konuştuğunda herkesi susturacak kadar ağırlığı olan biridir. II. Murad kendisine 2 görev (Murad-ı Hüdavendigar Medresesi, Yıldırım Medresesi) vermiştir ve taviz vermez tavrını sınamış ve görmüştür. Bunun üzerine Şehzade Mehmed'in eğitimine dahil ederek, gerekirse dövebileceğini söylemiştir, Padişah öyle bezmiştir ki "eti de senin kemiği de, O bundan sonra senin de oğlun, var bildiğin gibi işle" diyerek Şehzadesini bir öğretmene teslim etmiştir böylece.

Molla Gürani Manisa'ya varır ve Şehzadeyi eğitim için yanına çağırır. Dikkat edin, burada sadece Şehzade değil, Manisa Sancak Beyidir de Mehmed, yani oranın en üst yöneticisidir aslında. Molla Gürani, hizmetçilere bile saygı gösterirken Şehzadeye göstermez, Şehzade bir yere oturur, Gürani "kalk şuraya otur" der, görmezden gelir. İlk derste Şehzadeden arapça "dövmek" filiini çekmesini ister. Mehmed, belki gıcıklığına belki bilmediğinden (zannetmiyorum) çekimi çok kötü yapar. Bunun üzerine Molla Gürani yüksek sesle kendisi çekmeye başlar:

- döverim... seni döverim... seni öyle bir döverim ki...

İşin sonunda rezil olmak da olduğunu anlayan Şehzade Mehmed, kendini toparlar ve kısa zamanda Kuran'ı hatmeder. Bunu gören II. Murad şaşkınlığını gizleyemez ve Molla Gürani'ye hediyeler vermek ister ve hatta Vezirlik teklif eder ancak Gürani Hz. "Onu isteyene verin Sultanım. Yıllardır bu makama ulaşmak için çalışanları kırmayın. Dostlarınızdan olmayın sonra!" der ve reddeder.
Sadece dini eğitim de değil, İstanbul'un vaadedildiği bir padişahın çok daha fazlasını bilmesini ister ve Anconal Giriaco hocanın eğitimi ile Avrupa tarihi, Sırpça, Latince ve Rumca da öğretir. Sonrasında geometri, aritmetik ve astronimiden de eğitim aldırır.

Herkes İstanbul'un fethi için Şehzade Mehmed'i donanım olarak en yükseğe çıkarmaya çalışmaktadır. Bir taraftan Akşemseddin (Daha o yıllarda mikrobu keşfetmiştir), bir taraftan Molla Gürani eğitimlere devam etmektedir.

Şehzade Mehmed 1444 yılında kısa bir süreliğine tahta çıkar, henüz 15 yaşında bir çocuğun tahta çıktığını öğrenen düşmanlar saldırıya geçerler (Koca devleti bir çocuktan ibaret görmüşler ya bravo kendilerine). II. Murad tekrar tahta geçer (Olay: Eğer padişah siz iseniz, devletimizin bu zor gününde ordumuzun başında olmamanız törelerimize uymaz. Yok, eğer padişah ben isem, size emrediyorum, geliniz ve derhal ordularımın başına geçiniz!) ve Mehmed'i Manisaya tekrar yollar. Şehzade Mehmed giderken yalnız gitmez, Kazasker Molla Hüsrev görevini bırakarak Şehzade ile beraber Manisaya döner. Şehzade "Vazifenize devâm edin, zîra memleketin size ihtiyacı var" dediyse de Molla Hüsrev "Manisa'ya giderken sizi yalnız bırakmam uygun olmaz, müsaade buyurun geleyim" diyerek samimiyetini belli etmiştir.

Molla Hüsrev ve Şehzade arasında öğretmenlik ve öğrencilik ilişkisinin yanında arkadaşlık da vardır. Hocaları arasında en  samimi olduğu kişi Molla Hüsrev'dir. Hatta zaman zaman Spil dağına gidip kamp yaptıklarında beraberce İstanbul'un fethinin hayallerine daldıkları da söylenir. Molla Hüsrev mülayim bir insandır, fetihten sonra Ayasofya'da namaz vakti yaklaşıp da içeri girdiğinde bütün cemaat ayağa kalkarmış ve Fatih kendisi için "Günümüzün Ebu Hanifesidir" dermiş.

Molla Gürani ile Şehzade Mehmed arasında daha resmi, ciddi bir ilişki varmış. Mesela Molla Gürani saraya kolay kolay gitmezmiş, Fatih çağırdığında da kırk dereden kırk su getirirmiş. Bir bayram günü yağmuru çamuru bahane etmiş ama Fatih ısrar etmiş ve sarayın Selamlığına kadar at sırtında gelebileceğini iletmiş kendisine.

Akşemseddin ile ilişkileri diğerlerinden çok daha farklıdır. Çünkü Fatih Sultan Mehmed Han "Diğer hocalar benim karşımda titrerken, ben bunun karşısında titriyorum" demiştir kendisi için. İstanbul'un fethinde şehre girişinde kendisine getirilen çiçekleri hocasına takdim ettirmiştir.

II. Murad geleceğin bilincinde olarak Şehzade'nin eğitimine ağırlık vermiştir. Kader de ona yardımcı olmuş görünüyor. "İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir" derler ya Molla Gürani de kalkıp Suriye'den gelmiştir mesela. Köse Şemseddin'i Akşemseddin yapan ve Bayramı Veli ile II. Murad'ın karşısına çıkaran kader değil de nedir?

Şeyh Ebul Vefa Hz. Türbesi

Fatih Sultan Mehmed'in aşk ile bağlı olduğu hocası Şeyh Ebul Vefa hazretleridir. Ancak hiç bir zaman birbirlerinin yüzünü görememişlerdir. Fatih ne zaman kapısına dayansa Vefa Hz. bir bahane bulup geri çevirtmiştir. O içerde Fatih dışarda göz yaşlarına boğulmuşlardır. "Neden Sultan'ın karşısına çıkmıyorsunuz?" diye soran öğrencisine "Korkarım ki padişahımız gönül padişahlığının cezbesine kapılıp devlet umurunu boşlar. Sohbetten alacağı feyzin lezzetiyle padişahlığını unutur ve maazallah devlet-i Osmaniye hüsrana uğrar. Kardeşlerim herkes vazifesini bilip gereğini yapmalı. Bu dünyaya gönül padişahı kadar Cihan padişahı da lâzım" der.

Ebul Vefa Hz., Mehmed Han'ın cenaze namazını kıldırmış ve tabutuna omuz vermiştir. Fatih Sultan Mehmed Han daha önce de Tasavvufa merak salmış ama Akşemseddin tarafından geri çevrilmiştir Ebul Vefa Hz.'nin çevirmesi ile aynı nedenle. Babası II. Murad da Hacı Bayramı Veli'ye öğrenci olmak istemiş ama o da reddedilmiştir. Hocalar en çok da görev bilincini aşılamaya çalışmışlar.

Molla Hüsrev Cami

Molla Hüsrev Cami Vefa lisesinin hemen aşağısında küçük bir camidir ve ibadete açıktır. Şu an sadece minaresi ve çeşmesi ilk dönem yapısıdır. Molla Hüsrev'in türbesi ise Bursa'da Emir Sultan'ın kabrinin karşısında kendi yaptırdığı medresenin bahçesindedir.

Molla Gürani Cami

Molla Gürani Cami (Kilise Cami), Vefa Bozacısının ilerisinde sağdaki yokuşun ucundadır. Eski adı Hagios Theodoros Kilisesi'dir, sonradan yivli minare eklenerek Camiye çevrilmiştir, düz yivli minarelerin İstanbuldaki tek örneğidir. Molla Gürani vefatından önce şöyle vasiyet buyurmuştur: "Beyazıd’a söyleyin âdalet üzere olsun, insanları himaye, beldeleri muhafaza etsin! Namazımı bizzat o kıldırsın ve borçlarımı sahiplensin. Size vasiyetim şudur ki: Beni garipler gibi defnedin. Mezarıma ayaklarımdan çeke çeke sürükleyin!" Beyazıd Han vasiyete uymak adına çeke çeke mezarına götürtür ancak bir hasır üzerinde yaparlarki saygısızlık olmasın. Kabri Fındıkzadede kendi yaptırdığı cami önündedir.

Şeyh Ebul Vefa Cami ve Ebul Vefa Hz.'nin türbesi Vefa Bozacısının devamında Molla Gürani Cami'nin sol alt çaprasındadır. Günümüzde külliyeden geriye sadece cami, çilehane ve türbesi kalmıştır. Türbe Şeyh'in vefat ettiği zaman yapılmış ve bir çok kez onarım görmüştür. Ancak cami 1908-1910 yıllarında tekrar yapılmak üzere tamamen yıkılmıştır ve araya 1. Dünya savaşının girmesinden dolayı 1994'e kadar başlanamamıştır. Bugün görünen cami ve çilehanesi bu tarihte yapılmıştır.

Fatih Sultan Mehmed demek Hacı Bayramı Veli, Akşemseddin, Şeyh Ebul Vefa, Molla Gürani, Molla Hüsrev demektir. O bir padişahtan ziyade üzerinde itina ile çalışılmış bir ödevdir, görevdir.

Akşemseddin Hazretlerinin türbesi Göynükte bulunmaktadır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder